29 Ocak 2015 Perşembe

Büyümek, Çeyiz Falan Filan ve Film Önerisi ? :)

2015 bana büyüdüğümü hissettiren bir yıl olacağa benziyor. Neden derseniz etrafımdakiler de böyle hissetmeme sebep. Çılgın gibi sözlenen, nişanlanan, evlenen arkadaşlar,insanlar var :) Bazı akrabalar komşular sürekli düğün ne zaman imasıyla laf sokuyorlar. 

En en önemlisi de annem... Ne zamandır 4,5 seneden önce evlilik yok diye imalarda bulunan annem, akşam ablamla konuşurken "Serkan askerden gelsin de bakalım" deyince ben şok şok şok :) Bu durumda aşağı yukarı 2 senemiz var demektir :)

Aslında annem Serkan'ı tanımadan sevdi. Bana değer verdiğinin de farkında. Askerlik gibi bir engelimiz olmasa ben bugün evleniyorum desem hayır demez asla. Ama böyle bir triplere giriyor nedense :)


Geçen gün annemle çeyiz amaçlı alışverişe gittik. Teklif eden de annemdi. Evet evet doğru okudunuz :D Mağazaya girince gözüm döndü diyebilirim. Nereye bakacağımı şaşırdım. Bir de baktım ki ilerde yatağın üzerine serilmiş nevresim takımı gözlerimi oydu :D Hemen oraya yöneldim ve zaten kararımı vermiştim. O nevresim takımına asla hayır diyemezdim. Tabi ki aldım :) E yarım bırakmamak lazım diyerek bir yorgan iki de yastık kaptım :D

Kıyafetten başka birşey almaktan anlamayan ben Madame Coco ve benzeri sitelerde fink atıyorum. Evet buradan da anlıyorum ki ben kesinlikle büyümüşüm :)) Neyse bu kadar çeyiz muhabbeti yeter. 

Şimdi yardımınıza ihtiyacım var. Haftasonu Serkan'la Edirne'ye gidiyoruz. Beraber kocaman iki gün ♥ :) Orada vakit geçirmek adına bir iki film seçelim dedik. Ama bu iş bana kaldı. Sizlerden sevdicekle izleyebileceğim güzel film önerileri bekliyorum. Önerileriniz itinayla değerlendirilecektir :)

Benden haberler bu kadar. Görüşmek üzere... :)


28 Ocak 2015 Çarşamba

Son Kamelya / Sarah JIO

Sarah Jio geçmişle bugünü birleştirme tarzını Son Kamelya romanında yine harika bir kurguyla bizlere sunmuş. Bazı okurlar bütün romanlarının aynı tarzda olmasını, geçmişle bugün arasında bağlantı kurmasını eksi bir yön olarak değerlendiriyor. Ama ben Sarah Jio'da en çok bunu sevdim. Sonuçta kurgular, olaylar, karakterler farklı ve roman sonunda bizi mutlaka şaşırtıyor.

Roman 3 ana kadın karakter etrafında dönüyor. Anna, Flora ve Addison...

1930'lu yıllarda Anna, Lord Edward ile tanışır ve evlenip muhteşem bir köşkte yaşamaya başlarlar. Ancak Anna geçmişiyle ilgili bazı şeyleri Edward'dan gizlemektedir.  Edward bu sırları öğrendiğinde Anna'dan uzaklaşır ve ona aynı gözle bakamaz. Anna her gün kamelyalarla ve çeşit çeşit çiçeklerle dolu bahçesinde vakit geçirir.

Diğer bir karakterimiz ise Flora Lewis. Bir fırıncının kızı ve tek isteği ailesinin ekonomik anlamda daha rahat bir hayata kavuşması. Bitki çeşitlerinden anlayan Flora ailesini rahata kavuşturmak için kendini çiçek kaçakçılığının içinde bulur. Ona verilen görev Anna ve ailesinin yaşadığı Livingston köşkünde ender bulunan bir çiçek olan middlebury pembesi kamelyayı bulmak.

Köşk ise halk arasında lanetli olarak bilinmektedir. Çünkü Anna'nın ölümüyle beraber bir sürü genç kızın öldürüldüğü,kaçırıldığı konuşulmaktadır. (Anna'nın ölümüne gerçekten şaşırdım bu arada :)) Flora dadı olarak köşke gider ve kendini farklı olayların ve sırların içinde bulur. Aynı zamanda hiç planda olmayan bir aşk yaşamaya başlar ve dadılık yaptığı çocuklara bağlanır.

Romanın "şimdiki zaman" kısmında ise devreye Addison Sinclair giriyor.  Addison botanik ve bahçe düzenlemesiyle uğraşan karakterimiz. Livingston Köşkü eşinin ailesi tarafından satın alınıyor. Addison'ın da eşinden sakladığı geçmişiyle ilgili bazı sırlar ve daima onun peşinde olan bir karakter var. Addison eşiyle birlikte köşke taşınır. Eski yıllardan beri orada çalışan bir hizmetçi onlara bu macerada eşlik eder. Addison ve kocası evde buldukları eşyalar, insanların köşkte yaşananlar ile ilgili söyledikleri nedeniyle kendilerini bir sürü gizemin içinde bulurlar. Bu sırları çözmeye çalışırlar. Bu sırada köşkte yaşamış olan Edward ve Anna'nın çocuğuyla tanışırlar.

Romanı açıkçası biraz da "katil kim yaa" diyerek okudum :)

Yine Sarah Jio'dan harika bir kurgu, harika karakterler ve harika bir roman...

İyi okumalar :)

23 Ocak 2015 Cuma

İçimizdeki Şeytan / SABAHATTİN ALİ

Merhabalaaar :)
Uzun zamandır ara verdiğim kitap yorumlarıma kaldığım yerden devam etmenin zamanıdır.

Ömer ve Macide'nin hikayesini okuyoruz İçimizdeki Şeytan'da.

Macide Konservatuar bölümünde okuyan ve İstanbul'da akrabalarının konağında yaşayan bir genç kız.

Ömer ise felsefe okuyan ve aynı zamanda postanede çalışan genç bir adam. Hikaye bu iki karakterin vapurdaki karşılaşmaları ve orada tanışmalarıyla başlar. Ömer gördüğü anda genç kıza vurulur.Sık sık görüşmeye ve zaman geçirmeye başlarlar.

Babasının vefatından sonra akrabalarıyla kaldığı konakta fazlalık olduğunu hisseden Macide ile akrabaları arasında bir tartışma yaşanır ve Macide o gece bütün eşyalarını toplayıp konaktan çıkar. Bir de bakar ki Ömer sokakta onu bekliyor.

Gidecek yeri olmayan Macide, Ömer ile beraber onun kaldığı pansiyona gider. Nikahsız olarak birlikte yaşamaya başlarlar. Önceleri Macide ile mutlu olacağını, aileyi geçindirmeyi becerebileceğini düşünen Ömer bunu başaramaz. Sürekli geçim sıkıntısı çeker ve sürekli arkadaşlarından borç para ister. Zamanla Macide'ye duyduğu ilgiyi kaybeder. Tüm bu sebepler yüzünden evlilik işlemleri için acele etmez.

İki arada bir derede kalan Ömer eski yaşamından, Macide'nin tuhaf bulduğu arkadaşlarından bir türlü kopamaz. Kararsız, iradesiz ve çabalamayı sevmeyen kişiliği için ise sürekli "İçimizdeki Şeytan"ı suçlar.

Macide ise herşeye rağmen Ömer'in sorumsuzluklarına anlayış gösterir ve sabreder. Onun değişmeyeceğinin farkındadır.

Macide'nin geçmişiyle de yolu kesişir. Müziğe ilgi duymasında etkili olan öğretmeni Bedri Ömer'in arkadaşıdır. Macide o çağlarda Bedri'ye ilgi duyduğu için karşılaştıkları zaman buna çok şaşırır ancak Ömer'den gizler.

Romanda birbirinden farklı iki karakterin birleşen hayatlarını ve sanırım biraz da birbirlerini idare etme çabalarını okuyoruz. Aynı zamanda bir ailenin geçim sıkıntısı altında nasıl ezileceğini de görmüş oluyoruz.

Kitapta eksikliğini hissettiğim en önemli şey şuydu. Bence Macide ve Ömer'in aşkları kendini hissettirmiyor okurken. Böyle anlatamadığım bir soğukluk var kitapta. Konu olarak, verdiği toplumsal mesajlar olarak oldukça güzel bir roman. Ancak dediğim gibi samimiyet eksik geldi bana.

Ancak okumaya değer.


15 Ocak 2015 Perşembe

Fırsat Bu Fırsat :)



Sabahın erken saatleri ve tabi ki bürodayım. Staj dönemindeyken üzerimde fazla sorumluluk yoktu ve boş zamanım çoktu haliyle. Her fırsatta blog aleminde fink atabiliyordum :)

Ama artık böyle bir lüksüm yok gibi neredeyse. Ruhsatımı almış olduğumdan dolayı patronum herşeyi daha çabuk öğrenmem ve tecrübe edinmem için sorumlulukları bana bırakıyor. Aslında bu benim için süper bir durum. Çünkü koşturmak hoşuma gidiyor. Zaten çocukluğumdan beri masa başı bir işin benim için uygun olmadığını düşünürdüm :)

Anlayacağınız işyerinde de eskisi gibi fırsat bulamıyorum. İki gündür sizin yazılarınızı okuyorum. O kadar geride kaldım ki çok okumak lazım çook :)

İşten eve gidince de pestilim çıkmış oluyor çoğu zaman. Kalan vakti miskinlik yaparak, Friends izleyerek ve uykum gelmemişse kitap okuyarak geçirmeye çalışıyorum.Sizle paylaşmam gereken iki kitap yorumum var onları da bir ara yazacağım mutlaka. Okuduğum kitapları paylaşmak bana iyi geliyor nedense. Çünkü çok çabuk unutuyorum okuduklarımı. Burada yazılmış olarak durması benim için güzel :)

Aslında yazamayışımın çok önemli bir sebebi daha var. Oldukça vaktimi alan ve önemsemem gereken birşey. Zamanı gelince burada paylaşacağım. İnşallah size güzel haberler de vereceğim. Ama daha zamanı var. Üzerimde psikolojik baskı yaratabilir çünkü :) Zaten sadece ailem ve Serkan biliyor şimdilik. İyi ki onların desteği var. Anlayacağınız zamanla yarışır gibiyim. Akreple yelkovan çok anlayışsız :)

Yorumlarımı da cevaplayıp işe koyulmalıyım artık. Zaten şu anda yine dilekçe yazarmış gibi yapıyorum :D Bak işte bu konuda harika tecrübe kazandım :)

Seviyorum sizleri. Hoşçakalın :)


12 Ocak 2015 Pazartesi

Kesin Dönüş


Merhaba... Bu kelimeleri utana sıkıla yazdığımı bilmenizi isterim öncelikle :)

Hayırsız bir blogger olup çıktım. Evet tahmin ettiğiniz gibi bir ara gerçekten yazma hevesimi kaybettim, yazmak istemedim. Sadece sizleri okuyup sessiz sessiz takip ediyordum. Sonra bunu da yavaş yavaş boşlamaya başladım.Anladım ki bir süre yazmak okumak yok bana. Yorumlarınızı görüp cevaplamamak ise tam bir vefasızlık kabul ediyorum. Beni merak edenler olduğunu görmek acayip mutlu etti beni ama bunu da söylemeden geçemem :) yorumlarda nerede olduğumu soran ve mail atan, merak eden birileri olması kadar güzel bir şey yok :)

Neden böyle oldu, neden yorumlarınızı cevaplamak bile istemedim bilmiyorum. Sonra yazarım derken kaldı hep.Hatta bazen 5-6 gün hiç bakmadığım bile oldu.

Sonuç olarak kendimi suçlu hissediyorum. Ama şimdi iyiyim ve artık yazmaya okumaya devam. Beni affedin emi :)