31 Ekim 2014 Cuma

Mutlu Et Cildini :)

Kozmetik bloğu olmaya karar vermediğime dair sizleri uyardığım ikinci yazım olacak bu :) Yüzüme aynı ürünleri kullanmaktan bile sıkıldığım bir dönemdeyim. Ne kullansam acaba diye araştırırken bir sürü Avene ürünü almış buldum kendimi.

Yorumlarda memnun olan da çok olmayan da. Biraz korktum açıkçası ama denemek istedim. Benim aldığım ürünler karma ve yağlı ciltler için. Sabırsızlanıyorum denemek için :) Bu yazımdan sonra hemen deneme yapacağım :)



Cleanance Emulsion-Lotion nemlendirici,(Arkasında içeriğindeki Çinko Glukonat ve B6 vitamini desteği ile sebum salgısını düzenlediği ve gözenekleri sıkılaştırdığı,cilt yüzeyine matlık kazandırdığı yazıyor.

Cleanance Lotion-Toner  Tonik (Cildi arındırıcı ve matlaştırıcı etkisi varmış Gözenekleri sıkılaştırır ve fazla sebumu emerek uzun süreli matlık sağlar diyor.)

Cleanance Jel,(Araştırırken öğrendiklerime göre Avene termal suyu içerdiği, sabun ve paraben içermediği,cildi temizlerken balkabağı çekirdeği özü sayesinde sebum salgısı düzenini sağladığını okudum.)

Termal Su ( Bir cilt doktoru ablama bu ürün yerine cildinize maden suyu kullanabilirsiniz demiş bu arada söylemeden geçmeyeyim.Ama ben yine de denemek istedim.Yatıştırıcı,rahatlatıcı ve tahriş giderici etkisi varmış. Benim cildim sıcakta yada soğukta çabuk kızarıyor.Belki bir faydasını görürüm.)

Cleanance Maske.(Arkasında sebum salgısını düzenler ve cilt yüzeyindeki ölü hücrelerden arındırır diyor.)

Ürünlerin vaatleri oldukça fazla. Okuduğum yorumlarda göre akneye meyilli ciltlere çok iyi geldiği ve hatta bazı kişilerin sivilce probleminden bu ürünlerle kurtulduğunu bile gördüm. Beni cezbeden de bu oldu sanırım. Zaten etkileri daha çok sebum dengesini sağlama üzerine yoğunlaşmış. Benim çene bölgemde sivilce sorunum var sadece.Umarım bir işe yararlar.

Ürünlerin yağlı, karma ve akneye meyilli ciltler için olduğunu tekrar etmek isterim.Hepsini kullanıp bitirdikten sonra tek tek yorumları paylaşacağım sizinle. Tabi ki her cilt farklıdır.Bana iyi gelen kimine yaramayabilir ama belki size de bir yardımım dokunur belli mi olur :)

Bu vaatler gerçekleşmezse Avene'e elimi bile sürmem bir daha :D

Ben maskemi yapmaya gidiyorum şekerler :D






30 Ekim 2014 Perşembe

Satır Satır Mutluluk... ♪ ♫

Mutluyumm, hem de deli gibi. 4 sene okul ve 1 sene de stajı sayarsam yıllardır beklediğim günü yaşadım bugün sonunda. Saat bir buçuk gibi barodan telefon geldi ve ruhsatımın geldiğini,saat dörtte de ruhsat ve yemin törenimin yapılacağını söylediler. Şok oldum.İşe geç kaldığım için gelmiş geçmiş en paspal halimle gitmiştim. "Nasıl yani ama ben hiç uygun değiliiim" diye isyan ettim telefonda. Ama bir işe yaramadı o çığlığım.



Hemen izin alıp eve gittim süslendim püslendim,üstümü değiştirdim,saçlarımı yaptım :D Sonra da yanında çalıştığım avukat ve ailemle birlikte adliyeye gittik. 

Önce yemin ettim. "Namusum ve vicdanım üzerine and içerim" derken tüylerim diken diken oldu.Yıllardır bugünü bekliyordum ve sonunda o anın içindeydim. Ettiğim yemin benim için gerçekten anlamlı. Bazıları amaan saçmalık deyip umursamıyor o cümleler ağzından çıkarken. Ben o cümleleri gerçekten isteyerek ve hissederek sarfettim. Ömür boyu yastığa başımı koyduğumda biraz bile olsa vicdan azabı duymak istemiyorum. Vicdanımla rahatça yüzleşebilmeliyim. Rahat uyumalıyım. Fazla para kazanmak için başka işler karıştırarak yada insanları kandırırak bu mesleği taşıyamayacağımdan eminim.Meslekteki her adımımda ettiğim yemin aklımdan çıkmayacak.

Yeminden sonra yanında çalıştığım avukat duygusal bir konuşmadan sonra cübbemi giydirdi. Ağlamamak için zor tuttum kendimi :D Ona da 42 yıllık meslek hayatı için plaket verdiler. Böyle bir tecrübeyle birlikte çalıştığım için çok şanslıyım. Sonra da ruhsatımı verdiler ve bir sürü fotoğraf çekildik. Herşey rüya gibiydi sanki. Ailemin bugünlerimi görmesi kadar güzel birşey olamaz. Daha çok onlara bugünü yaşattığım için mutlu oldum.Yıllarca emek verdiler ve her ne kadar bunu karşılık beklemeden yapsalar da onlara bu gururu yaşattığım çok mutluyum.

Hala heyecanımı atlatabilmiş değilim. Yazdıklarımdan da anlaşılıyor zaten :) Stajım bittiğinde ruhsatım olmadığı için avukatım derken içime sinmeyen birşeyler vardı.Kendimi hiçbirşeye ait hissedememiştim.Stajyer desen değilim, avukat desen biri bana vekaletname vereyim şu davama bak dese ruhsatım olmadığı için bakamam. Tuhaf birşeydi işte. 

Ama bugün itibariyle "RESMEN" avukatım. Kocaman bir çerçeveli ruhsatnamem oldu benim de. Avukatlık kimlik kartım da var. Ve iki numara olmasına rağmen neredeyse bana beş beden büyük cübbem var bir de :)

Bürodaki askıya bir cübbe daha eklenecek.Hem de yepyeni, gıcır gıcır :D Meslek hayatımda o cübbeyle yaşayacağım bir çok tecrübe var önümde. 

Bu arada mutluydum olmasına ama içimde bir burukluk da yok değildi.Serkan gelemedi törene. Çünkü babamın daha kendisinden haberi yok. Evet 23 yaşında olmama rağmen kıskanç ve kızını paylaşamayan bir babaya sahibim :) 

Babamın prensibi şudur "Ne zaman evlenmeye karar verirseniz bana o zaman söyleyin"  İki ablam var ve ikisi de evlenmek istediklerinde söylediler.Sevgililik süreçlerinden hiç haberi olmadı babamın. Çünkü "nerede,ne zaman gelecek,geç kalmadı mı, kiminle gitti" diye annemin kafasını ütüleyeceğini bildiğimizden ben de  bu prensibe uyuyorum :) O yüzden Serkan gelemedi. Keşke o da olsaydı.O zaman çok daha anlamlı olacaktı benim için.Ama yanımda olmasa da sevincimi paylaştığını biliyorum. 

İşte böyle, mutluyum, bir adımı daha geride bıraktım ve zaman gerçekten çok çabuk geçiyor. Staj başvurusu yaptığım zamanı hatırlıyorum da dün gibi sanki. Umarım uzun yıllar bu mesleği yeminime uygun bir şekilde yerine getiririm.

İşte şimdi 30 Ekim'le birlikte yepyeni bir sayfa açıyorum :)

27 Ekim 2014 Pazartesi

Kişisel MİM

Deep'in kendine mim haftası ilan etmesi üzerine yayınladığı mimlerden birini cevaplamak istedim.Zamanı olanlar yapsın demiş.İşten çıkmadan önce fırsat bulmuşken yapayım bari :) 

Bu aralar hayatında neler oluyor? Seni nasıl etkiliyor bu olaylar?
Şikayet edecek birşey yok hayatımda. Bazen bazı şeylerin daha farklı olmasını istemiyor da değilim ama genel olarak memnunum. Ve hayatımda bu ara şunlar oluyor diyemeyecek kadar da aynı geçiyor günlerim. Ama havaların bu kadar çabuk soğuması beni çok etkiledi diyebilirim.Daha giyecek baharlık mont ve ayakkabılarım vardı yahu :D Bir anda kışlıklara geçtim.Donuyorum.

Hayatın senin için ne kadar önem arz ediyor?
Fazlasıyla önem arzediyor ama hayatımın benim için özel olan insanlarca ne kadar önemli olduğunu bilmeyi daha çok isterdim.

Kendini bir kenara çekip düşündüğün oldu mu?
Neredeyse her gün bunu yapıyorum.Özellikle de gece 11-12 sularında. Ve sonra kendi kendime sözler ve kararlar veriyorum. Bazılarını gerçekleştiriyorum.Bazılarını da sabah kalktığımda pek umursamıyorum.

Nefret duyduğun bir alışkanlığın var mı?
Hmm baya düşündüm de yok sanırım ya.

Bu hafta içinde neler yaşadın?
Geçen haftadan bahsetmem gerekirse --
Evet bahsedecek birşeyim yok üzgünüm :D

Hayat
Hızlı.

Son zamanlarda bir değişikliğe uğradığını hissediyor musun?
Bu aralar büyüdüğümü hisseder oldum.Fikirlerimin daha çok olgunlaştığını ve ileriye dönük daha ciddi planlar yaptığımı görüyorum.

Hayattan beklentilerin neler?
Çok şey mi beklemiş olurum bilmem ama, Serkan'la birlikte huzurla yaşadığım hayalimdeki gibi şirin bir evim olsun istiyorum. Onunla birlikte gitmek istediğim ülkelere gitmek istiyorum. Aileme yardımcı olmak istediğim bir konu var. Maaş durumum düzene girdiğinde (malum stajım daha yeni bitti) bunu gerçekleştirmek istiyorum. Hayalimdeki arabaya kavuşmak istiyorum ve trafikte erkek sürücüleri deli edeceğime eminim :D
Serkan'la evlendikten birkaç yıl sonra hayatımıza minik tatlı birşey girsin istiyorum :) En büyük amacımızın onu iyi yetiştirmek olduğu günleri görmek istiyorum.Kısacası benim hayallerim ve beklentilerim hep iki kişilik.Serkan'ın yada ailemin olmadığı bir hayalim yok sanırım. Ben de kendimi bencil sanardım pehh :D

Mimlenenler


26 Ekim 2014 Pazar

İlk Aşk / John GREEN

John Green kimilerine göre içten ve doğal yazan, okurken insanı güldüren bir yazar(mış). Bana ise hiçbirşey ifade etmiyor.Hiçbiryerinde gülmedim.Hatta gülümsemedim. Yani neredeyse kendimde bir anormallik olduğunu düşüneceğim. 3 kitabını okudum ve ikisini ite kaka bitirdim.Sadece "Aynı Yıldızın Altında" fena değildi.Çabuk okudum yani.Ama yine de ayılıp bayılmadım romana.Filmini de izlemek istiyorum bir ara.

Neyse sonuç olarak bu okuduğum son John Green kitabı olacak.Şansımı fazlasıyla zorladım ve artık bu yazarı sevme ihtimalimin olmadığına eminim. Yine de kitap yorumumu yazmadan geçmek istemedim. 

Colin üstünzekalı bir çocuk, fazlasıyla sorumluluk sahibi ve kendini öğrenmeye adamış biri. Katherine isimli kızlar tarafından tam 19 kere terk ediliyor. 19. Katherine tarafından terk edildiğinde hem bu aşk acısını unutmak hem de kafa dağıtmak için arkadaşı Hasan ile birlikte bir yolculuğa çıkıyorlar.Yolları Gutshot kasabasına düşüyor ve orada Lindsey adında bir kızla tanışıyorlar.Lindsey'in annesi onlara iş teklif edince orada kalmaya karar veriyorlar.

Bu sırada Colin yaratacağı formülle tüm ilişkilerin geleceğini hesaplamak için çalışmalar yapıyor.Formülün adı da Katherine öngürülebilirliği. Katherinelerle olan ilişkilerini kullanarak bu formülü geliştirmeye çalışıyor. Bu formüllerle ilgili matematiksel veriler ve grafikler de yer alıyor kitapta.

Kendimi bulduğum cümlelere gelince;

"Birilerini kazanma riskinin yanlış insanları da seçme ihtimalinde yattığını farketmişti."

"Bir süre önce insanların seni sevmesini sağlamanın en iyi yolunun onları çok sevmemek olduğunu öğrendim o kadar."

"Ve hikayeden çıkarilacak ders şu ki neler olduğunu hatırlamıyorsun. Hatırladığın şey gerçekleşen şey haline geliyor.Ve hikayenin ikinci dersi de, tabii bir hikayede birden çok ders olabiliyorsa, Terk Edenlerin tabiatları gereği Terk Edilenlerden daha kötü olmadığı. Terk etmek sana yapılan birşey değil,seninle olan birşey."

Bana birşey ifade etmeyen,oldukça sıkıcı bir kitaptı. Sizi soğutmak istemem ama yalan da söylemem şimdi :D

25 Ekim 2014 Cumartesi

Meme Kanseri Bilinçlendirme MİMİ !

Buralı Olmayanlar Lokali meme kanseri konusuna dikkat çekmek için bir mim başlattı arkadaşlar. Ekim ayında meme kanseriyle ilgili bir çok etkinlik yapıldı. Bizler de bloglarımız sayesinde bu mimi birbirimize aktararak bu konuya dikkat çekebiliriz.

Aslında bu mimde pembe eşyalarımızın fotoğrafını çekip öyle paylaşıyoruz mimi.Buralı Olmayanlar Lokali'nin yazısında olduğu gibi. Ama ben şu an bunu yapamadım. O yüzden bu şekilde yayınlamaya karar verdim.



Kanserin her türü çok zor ve riskli.Ama bilinçlenirsek meme kanserinde bir nebze de olsa kendi muayenemizi kendimiz yapabilir ve şüphelendiğimiz bir belirtide vakit kaybetmeden doktora görünebiliriz. Ama tabi ki belirli aralıklarla doktora görünüp kontrol yaptırmak en sağlıklısı diye düşünüyorum. Unutmayalım ki bu hastalık ne kadar erken teşhis edilirse tedavi olanağı da o kadar artar.Özellikle 30 yaşından sonra çok daha dikkatli olmak gerek. Doktora muayene olduğumuzda kendi kendimize bu muayeneyi nasıl yapabileceğimizi de öğrenebiliriz. En azından ayda bir bunu kendimiz yapabiliriz.

Buralı Olmayanlar Lokali kendi kendimize muayene için de şu yazıyı paylaşmış. Bence oldukça açıklayıcı. İhmal etmemek gerek.Bilinçlenelim ve bilinçlendirelim.

http://www.memesagligi.com/kendi-kendine-meme-muayenesi/

Buralı Olmayanlar Lokali'ni de bu düşüncesi için kutluyorum. Çok iyi düşünmüş.

Ben tek tek mimlemiyorum.Paylaşmak isteyen herkes paylaşsın lütfen.Ne kadar çok paylaşılırsa o kadar iyi.

24 Ekim 2014 Cuma

Okunası Şahıslar-5


Severek takip ettiğim blogları paylaşmaya devam ediyorum. Ama bundan sonra yayınlayacağım bir listeyle daha bu serim bitmiş olacak sanırım :) Yeni bloglar keşfettikçe sizi de haberdar ederim :)

BİLGİCELLİM

Gooogoook

Evde Yazar

Emrah Özdemir

Ege'nin Laciverti

Dostlar Kütüphanesi

Deve Tuşu

Cips Yiyemeyen Kız!

çokomel

Ahu Kader

Zihnin Arka Sokakları

23 Ekim 2014 Perşembe

Şehir Yalnızı Mimi



Oturup gelip geçen insanları izlemek için sence en iyi yer neresi?
Eğer evdeysem balkon bunun için en iyi mekan olabilir. Önümde kahvem ve abur cuburlarım bir de laptop oldu mu ohh değme keyfime.Bir yandan da geleni geçeni incelerim :)
Dışardaysam işlek bir caddedeki cafe olabilir.

Pencereden baktığında ne görüyorsun?
Dolmuş bekleyen insanlar,simitçiieee diye bağıran simitçi amca ve rüzgarda uzun saçlarıyla başetmeye çalışan bir bayan görüyorum. Ve nedense herkes çok ruhsuz görünüyor.

Gecenin bir vakti sokağa çıktığında, herhangi bir şehirde, ne hissediyorsun?
Gecenin bir vakti sokağa çıkmayalı o kadar çok oldu ki ne hissederim bilmiyorum :D

Yaşadığın şehirdeki ideal günü tasvir eder misin?
İdeal gün mü? Monoton gün demek istedin sanırım. Sabah 9 akşam 5 iş.Eve gel yemek ye,duş al seni mutlu edecek birkaç birşey(kitap,müzik,blog vb.) yap ve yatıp zıbar. İşte ideal gün :D
Ama haftasonu Serkan'la geçirdiğim bir gün benim için çok ideal mesela :)

Yollara düşme ve yollara aşık olma halini tasvir edebilir misin?
Genel olarak yollara düşme eylemi beni çok strese sokuyor.O yolun sonuna varana kadar gergin oluyorum.Sadece otobüste camdan dışarıyı izlemek biraz güzel bir his sayılabilir.

"Yalnız yaşamak" nasıl bir duyguydu?
Biri yalnız yaşamak mı dedi? Allaaahımm o nasıl bir duygu acaba? Hiç bilmiyorum.Ailemin yanından üniversiteye gittim.4 sene yurtta kaldım ve bitince tekrar ailemin yanına döndüm. Düşünün artık yani ne kadar yalnız yaşadığımı :)

Birbirimizi fazla mükemmelleştiriyor olabilir miyiz?
Hayatımızdaki sınırlı sayıda kişi dışında bence tam tersi herkes birbirini kusurlarıyla yerden yere vuruyor.

yaz-(s)aklan-kaç mimlendin kuzum ! :)

Yazar Mimi

yaz-(s)aklan-kaç'tan gelen bir mimim daha var.Teşekkür ederimm :)

Yazar ne demek?
Benim için iki türü var. Biri gerçekten profesyonel anlamda bu işi yapanlar. Ve bence bunlar da kendi içinde nitelikli ve niteliksiz olarak ayrılmalı :)
Bir diğeri de bunu iş yada meslek olarak yapmayıp sadece yazmak isteyenler.

Herkes yazar olabilir mi?
Bence herkes yazar olabilir. Ama özellikle de profesyonel anlamdaysa ne kadar başarılı olduğunu tartışmak lazım.Ben kelimelerle fazla oynayamam mesela.Biraz fazla gerçekçi olduğumdan kelimeleri mecaz anlamda kullanma özürlüyüm sanırım. Bir de bazı bloglar var ki.Onların yazdıklarıyla kelimeler başka başka anlamlara bürünüyor.Şimdi ben bir kitap yazsam o kişi de bir kitap yazsa, al işte ikimiz de yazarız. Ama hangimizin daha nitelikli ve başarılı bir eser ortaya çıkardığını tartışmaya bile gerek yok :)

Sen neden yazıyorsun?
Ben aslında yazmayı seven bir insan değildim. Moralimin bozuk olduğu bir dönemde içimi dökme amaçlı açtım bu bloğu.Ama sonra baktım ki burada ayrı bir dünya var ve kendimle ilgili birşeyler paylaşırken,diğer blogları okurken mutluyum.Böylece kendimden birşeyler yazmaya devam ettim.Sanırım bu şekilde paylaşmaktan mutlu olduğum için yazıyorum.

Beğenilmek ve okunmak hoşuna gidiyor değil mi? Sence bundan dolayı yazarlar megaloman olabilir mi?
Ne kadar beğenildiğimi bilemem tabi ama yorumlardan dolayı okunduğumu bilmek hoşuma gidiyor. Kimse okumazsa insanın boş bir odada kendi kendine konuşmasından ne farkı olur ki ? Evet yazarlar megaloman olabilir tabi ki.

Bir yazarla sohbet etmek nasıl bir duygu?
Eğer gerçekten bilgi birikimi olan bir insansa bence çok farklı bir duygu olabilir.Mesela bu sabah televizyonda bir programda Elif Şafak vardı.İki kitabını okudum ve hiç sevemedim bu yazarı. Ama konuşurken kendini ifade etme şekli o kadar farklı.Ne bileyim değişik oluyorlar işte.

Yazarların cinsiyeti var mıdır? Bir örnek verebilir misin?
Yoktur bence. Sonuçta hayal dünyalarında yarattıkları kahramanların etrafında bir dünya yaratıyorlar. Yazarın cinsiyetinin ne önemi var ki?

Yazmak senin için bir mesele midir yoksa bir meşgale mi?
Aslında gün içinde yapmayı en sevdiğim şeylerden biri bloğumda yazmak yada başkalarının paylaşımlarını okumak.Sanırım benim için meşgaleden bir tık fazlası.

En sevdiğin yazın hangisi?
Eğer öyküler,şiirler yada edebi olabilecek şeyler yazsaydım belki buna bir cevabım olurdu. Ama öyle şeyler yazmadığım için bakıp da ayy ne güzel yazmışım dediğim bir yazım yok :)

Yazdıklarının anlaşılırlığı ile ilgilenir misin?
Çoğu zaman aklımdan geçirdiğim gibi paldır küldür yazıyorum.Yayınlamadan son bir kere okuyorum ve karmaşık yada içimden geçeni tam olarak kelimelere dökemediğim yerler oluyor. O zaman siliyorum o kısımları mesela. Ama bazen de fazla takılmıyorum.Belli olmuyor yani.

xCoach mimlendin tatlım!! :))


22 Ekim 2014 Çarşamba

MİM'İK

KAFADERGİ'ya mim için teşekkür ederim. Kendisi mim dünyasına farklı ve güzel sorularla dönüş yaptı :)


Romantik:Bir süredir hoşlandığın biri var. Konuşmaya çekiniyorsun ama artık bu belirsiz gidişatı yönlendirmen lazım...
Bu soruda doğal olarak Serkan'dan başkasını düşünemiyorum :) Mesela ondan hoşlandığım zamanlarda bunu direk söyleyemedim ama gayet belli ettim yani.Ben anca bu kadar yönlendirebiliyorum :) Tabi öyle olunca adımın ondan gelmesi gerekiyordu. Öyle de oldu zaten. Bu konuda adım atabilecek kişinin ben olduğumu düşünmüyorum.



Dram:Çocukken öyle birşey yaptı ki kuzenin senin kör olmana neden oldu ama bunu aileleriniz bilmiyor. Herkese herşeyi anlatır ve o kuzeninle konuşur musun, yoksa acını içine atar, hiçbirşey olmamış gibi kuzeninle konuşup yaşamına devam mı edersin ?
Ailemin bilmemesinin imkanı yok.Çünkü ben herşeyi anlatırım. Bu kadar ciddi birşeyi neden saklayıp tek başıma başetmeye çalışayım ki? Kuzenimle konuşup konuşmamak da çok umrumda olmaz zaten.


Bilimkurgu: Süper bir gücün olacak. Bunun ne olmasını istersin?
Düşünceleri okumayı ve görünmez olmayı çok isterdim.



Macera:Gece uyurken eve hırsız girdiğini farkediyorsun. Dahası hırsızın odana girip çekmecelerini karıştırdığını duyuyorsun. Ne yaparsın?
Ölümüne uyku numarası yaparım :D Yusuf yusufken aynı zamanda hayatımın en derin uykusunu uyuyormuş gibi kükreyerek horlayabilirim hatta :D Kalp atışlarımı duymaz umarım :)



Komedi:Resmi bir ortamdasın. Deri koltuğa oturduğunda koltuktan ses çıktı. Ama herkes o sesin senden çıktığını düşünmüş olabilir...
Önceden olsa aynı şeyi tekrar edebilirdim. Ama artık büroda deri koltukta otura otura pek umursamamaya başladım sanırım :)

Korku:Elinde bıçak olan bir katil üzerine doğru geliyor. Kurtulmak için ne dersin?
Sanırım üç buçuk atarken sadece deli gibi ağlayarak nolur yapma diye yalvarırım :)

Şimdi de sırada reklamlar var. kafadergi.blogspot'ta en sevdiğin bölüm hangisi ?
Tabi ki öyküleer :)

Bu aralar mim cevaplamaya bayılan yaz-(s)aklan-kaç'ı mimliyorum :)


21 Ekim 2014 Salı

DART ÖDÜLÜ

Farkettiğin gibi kontrol paneli "Dart Ödülü" başlıklarıyla dolu sayın okuyucu :) Ee ödül almış biri olarak şımarmazsam ve  ödül dağıtmazsam olmaz tabi :)

Öncelikle listelerinde bana da yer verdikleri için Bir Delinin Pembe DefteriBuralı Olmayanlar Lokali ve Deve Tuşu'na çok teşekkür ederim.

Biraz sorumluluk içeren bir ödül kendisi.Yapmamız gerekenler;
*Ödülün fotoğrafını paylaşmak
*Size ödül veren bloğun linkini paylaşmak
*Bu ödülü 15 bloğa dağıtmak gerek.











Ödül sahiplerine gelirseek :

yaz-(s)aklan-kaç

Keyaki

xCoach

Kreatif Baskan

Lady Witch

Beyaz Gemi

Vişne Çürüğü

Zamska

Keyf-i Kahve

maya

Moira M

Persephone

kedilievintarzi

Başrolde Ben Varım

Kızlı Erkekli Kedili

2 Çocuklu Hayat

Benimki 15'i geçti sanırım ama olsun. Kendimi durduramadım bir an :)

İyi Geceler Hepinizee :)



AŞK MİMİ ♥



yaz-(s)aklan-kaç Aşıkım Mimini cevaplamamı ister de ben geri çevirir miyim hiç :)

Aşkı nasıl tanımlarsın?
Aslında aşkın karşılıklı yada karşılıksız oluşuna göre değişebilir bu tanım. Ben karşılıklı olan için tanımımı yapmayı tercih ederim :)
Bence AŞK:Sevgi+Heyecan+Bağlılık+Kıskançlık+Karın bölgesindeki kelebekler+Hayaller+Tatlı Tripler+Bolca Gülücük+Sahiplenmek+Özlemek.
En belirgin hissettiğim duyguları yazmak istedim :)

Sen hiç aşık oldun mu?
Evet şu an aşığım ki :)

Hayalindeki aşk nasıl birşey?
Aslında önceden olsa gerçekten aşkın böyle birşey olduğuna inanmazdım. Bana sadece alışkanlıkmış gibi gelirdi aşk.Ama değilmiş.Tam da hayalimdeki aşka sahibim.

Aşk öznel midir?
Tabi ki özneldir. Biraz da insanın beklentileriyle alakalıdır. Mesela kimileri aşkını seçerken mantığını kullanır. Kalbinin sesini duymazdan gelebilir. Kimileri için aşk para yada statü olabilir mesela. Kimileri de sadece huzur ve mutluluk arar. Fazlasıyla öznel bir duygu bence.

Sana aşık olduğunu söyleyen birine nasıl karşılık verirsin?
Bana aşık olan kişiye ben de aşık olduğum için herşey çok güzel :)
Ondan başka biri bunu söylese şu an tabi ki umrumda olmaz.

İlk görüşte aşka inanır mısın?
İnanmıyorum.Bence insanlar ilk görüşte sadece birbirinden hoşlanabilir.Ama aşk biraz imkansız gibi geliyor.

Aşk bir su mudur içip kudurduğun ?
Bu soru bir harika ya :D Hmm aslında evet düşününce insan her zaman daha fazlasını istiyor.

Aşkı bilene, derdi çekene mi sormalı?
Evet kesinlikle :D

Aşkla vişnenin ne alakası olabilir?
Vişne deyince aklıma hemen şarap gelir. Şarap deyince de nedense aşkı ve kadını simgeliyor bana. Tuhaf ama öyle işte.

Aşkla sevgi karşılaştırılmalı mıdır?
Bu iki duygu birbirine benzemesine rağmen aynı zamanda farklıdır da.Bir çok insanı sevebiliriz ama bizim için özel birine duyduğumuz sevgi aşk bence. O kişinin özel olması da ilk soruda belirttiğim duyguları beraberinde getirir.Ve işte sevginin aşklaşmış halinin formülü budur bence :)

En etkilendiğiniz aşk filmi hangisi?
Gerçekten öyle bir film yok benim için.

En hoşunuza giden aşk romanı hangisi?
Okuduğum kitaplar konusunda çok unutkan olduğumu bilmeyeniniz yok sanırım :) Ama Hasret ve Mart Menekşeleri'ni çok beğendiğimi söyleyebilirim.

Son olarak aşkta romantizm nasıl olur, en romantik haliniz nasıldı?
Vuhuuu ne kadar da müstehcen bir soru :D
Çok romantik bir insan olmadığımı söylesem yeterli olur sanırım :) Sorunun ikinci kısmı hak verirsiniz ki fazlasıyla özel :D


Karmakarışık adlı çalışmam *.*

Birkaç gündür sudokunun kolay ve zor olanını çözebildiğim ama orta seviyenin içinden çıkamadığım günler yaşıyorum. Ve hata yaptığımı farkettiğimde artık çok geç oluyor. Bazen aynı haberlerden sıkıldığımdan gazete okumayıp sadece bulmacasını çözmek için gazete alıyorum. Bu aralar Türkiyeyle ilgili iyi yada kötü hiçbir habere tahammülüm yok nedense. Canım ne duymak ne de görmek istiyor.

Bazen hiç yapmadığım şeyleri yapmak istiyorum.Mesela ben tek başıma oturup da çay demleyip keyif yapamam hayatta.Çay demlemem için misafir falan olması lazım. Ama nedense bunu bugün yapasım var.Eve giderken bir sürü abur cubur alıp akşama çayımı demleyip bloğumun başına oturacağım ve sonra da Friends izlemeye koyulurum büyük ihtimalle.

Geçtiğimiz pazar günü Serkan'la sinemaya gittik. Korku filmine gitmeyeceğiz bir daha desek de yine Dabbe'ye merakımıza yenildik. Serkan için çok riskli bir karardı aslında.Çünkü gece yarısı uykumdan korkuyla uyandığımda onu arıyorum :D Önceden annemi uyandırırdım.Artık bu görevi o üstlendi. Neyse işte filmi izlerken korkunç olacağını anladığım anlarda hemen gözlerimi kapattım yada bakmadım. Ben de böyle korku filmi izliyorum işte ne yaparsın. 

Yine her korku filminde olduğu gibi aynada birşey görme,görünmez bir varlık tarafından yerde sürüklenme,burundan kan gelmesi,kapı ve dolap kapaklarının hızla kapanması,çarşaf giymiş ancak yüz kısmı karanlık olan varlıklar,sonracığımaa yapılan büyüler falan klasikleşmiş olarak bu filmde de vardı. Filmi beğendim mi ? Hayır. Korktum mu? Kesinlikle evet. Ama filmin sevdiğim yönü şu oldu.Beklemediğiniz ve tahmin edemeyeceğiniz bir sonuca bağlıyor filmi. Yani normal dini içerikli olan korku filmlerinde kızın içinden cini çıkarırlar ve mutlu sonla biter ya film. Hıh işte bu öyle değildi. Farklıydı sonu. 

Filmde çok güldüğümüz yerler de oldu. Bazı yerlerde saçmalık sınırlarını tamamen zorlamışlar.Ama bu durum yine de benim korkmama engel değil. 

Sırada gitmeyi planladığımız film İncir Reçeli - 2. Bu filmi de hem izlemek istiyorum hem de istemiyorum tuhaf birşey. 

Bu arada düşündüm de bir çiftin uzun süredir mi yoksa kısa süredir mi birlikte olduğunu anlayabileceğimiz en uygun yer sinema sanırım. Yeni olanlar hemen belli ediyorlar kendilerini.Arkamızda oturan çift mesela. Kız kendi yaptığı efektlerle dikkatimizin içine etti sağolsun. "hiii, aayyy, çok korkunç aşkııaamm, ayy bakamıycııaamm,ayy geldi geldi arkanda hiii,..." bu listeyi baya uzatabilirim. Resmen filmi zehir etti bize sevgilisine kur yapacak diye. Ben de korkuyorum ama konuşuyor muyum kardeşim. İzle işte insan gibi, akşama korkarsın :)

Kitap okuyamıyorum bu aralar. Bunun sebebi yine bir John Green faciası yaşamam.Hiç sevemedim ben bu yazarı. Çılgınlar gibi övülmedikçe de hiçbir kitabını almam bir daha.Aynı Yıldızın Altında idare ederdi yine neyse de Kağıttan Kentler ve şu an okuduğum İlk Aşk tam bir felaket. Çok kötü bence öyle böyle değil. Bitiremiyorum kitabı bildiğin.Akşam 2 sayfa okudum bıraktım. İçimdeki yarım bırakmama duygusuna yenildim yine sürünüp duruyorum o kitapla.

2 tane mim var yapmam gereken.Mimleyenler unuttum sanmasın :) Aklımda ama oturup cevaplayamadım bir türlü.

Ay ne anlatacaktım ben yaa ? :)) 

19 Ekim 2014 Pazar

Öyle İşte...


Bugün herkesin birbirinin arkasından konuştuğu ama yüzüne güldüğü canım cicim dediği bir ortamdaydım. Baro seçimleri vardı. Yaklaşık 4 saat aynı ortamda bulundum ve gerçekten ağzım açık kaldı. Birkaç kişi yanımda bir aday için "aman o baro başkanlığı yapamaz,kalıbının adamı değil üç kağıtçının teki" diye konuştu. Bana fikrimi sordular. Kişiliği hakkında yorum yapacak kadar kimseyi tanımadığımı söyledim. 

Sonra arkasından attıkları adam yanımıza geldi. Konuşmalar aynen şöyle "ayyy harika bir konuşma yaptınız gerçekten hayran kaldık.Diğer aday halt etmiş.Gönlümüz sizden yana.Oylarımız da size" Sonra kakara kikiri muhabbet ettiler. Evet o an surat ifademi ben bile tahmin edemiyorum. Ya insan azıcık tutarlı olur.Fikrin neyse arkasında dur değil mi? Oyunu o adaya vermediysen yada vermeyeceksen yorum yapma.Hayırlısı neyse o olsun de geçiştir işte adamı.

Bu sadece küçük bir örnek. Sürekli böyle bir ortam vardı.Kimse gerçek fikrinin arkasında durmadı.Herkes muhabbet ederken karşısındakine göre belirledi tavrını. Bir o yana bir bu yana...Hayır anlamadığım şey de şu; karşındakine açıklama yapma zorunluluğun yok ki. Kimse sana oyunu kime verdin yada neden ona verdin demiyor. Durup dururken kendini açıklamanın bir de üstüne yalan söylemenin anlamı ne? Allahım hepsi mi aynı olur yaa. Daha önceleri tanışıp sevdiğim birçok insandan midem bulandı bugün.Nasıl bir karaktersizlik bu? 

İki adayın da konuşması upuzundu.Üstüne bir de belediye başkanı ve milletvekili konuşma yapınca cinnet geçirecek hale geldim. Adayların bir konuşmaları var.Sanırsınız ki bizim baro bütün Türkiye'yi kurtaracak.Bir vaatler bir vaatler.. 

O kadar uzun konuşuldu ki ara vermeden çok yaşlı bir avukat ön taraftan(ki büyük ihtimalle kulakları çok iyi duymadığı için nasıl fısıldadığının farkında değildi) kalktı yanındaki arkadaşına suratını buruşturup karnını tutarak "fazla sıkıştım" diyerek fısıldadığını zannederken mikrofonda konuşan kişi susmuş bulundu.Bizim oturduğumuz taraftaki herkes duydu ve kıkırdamaya başladık :) Aslında çok sempatik ve doğal buldum o halini,çok tatlıydı :)

Bu akşam haberi aldım.Yine aynı kişi başkan olmuş. Bu tantana da böyle bitti.Olan cumartesi günüme oldu yaa. Hiç dinlenmiş hissetmiyorum kendimi. Bugünden bana kalan uykusuzluk ve başağrısı oldu.

Yarın öğlene kadar uyuyup sonra da Serkan'la buluşup haftasonumu telafi edeceğim inşallah. Belki sinemaya falan gideriz.Dabbe'yi merak ediyorum da g*tüm yemiyor bir türlü afedersiniz ama :)

***

Az önce Friend 3.sezonu bitirdim. Hı bu arada yazacaklarım belki spoiler içerebilir baştan söyleyeyim de :) 

Rachel ve Ross'un ayrılmasına çok şaşırdım ya.Ben onların bütün sezonlarda hep birlikte olacaklarını hayal etmiştim. Chandler'ı her bölümde daha çok seviyorum. Ama bence sık sık giydiği o krem rengi gibi kumaş pantolonunu giymesin mümkünse.Ona ait gibi hissedemiyorum bir türlü.Hı bir de top sakal hiç mi hiç olmuyor ya :)

Dizide en çok takdir ettiğim şey insanların birbirinden ayrılma şekilleri. Biri sevgilisinden ayrılmak istediğinde "artık görüşmememiz gerektiğini düşünüyorum" gibisinden bir cümle kuruyor ve karşıdaki "anlıyorum. Sorun değil" ve benzeri şekilde karşılık veriyor. Biz neden yapamıyoruz bunu acaba? Neden bir çift ayrıldığında bir taraf için dünyanın sonuymuş gibi oluyor? Yada ayrılmamak için kendini paralıyor? Hatta ve hatta haberlerde duyduğumuz gibi durumu abartıp bıçaklayanlar öldürenler var. Ne tuhaf.. Aslında düşününce ayrılmak yada boşanmak biriyle birlikte olmaya karar vermek kadar olağan ve doğal birşey. Sanırım biz millet olarak bağlanmayı aşırı seviyoruz. Yada birlikte olduğumuz kişiyi bir başkasıyla düşünmek bile çıldırmamıza yetiyor. Aman neyse karışık işler bunlar :)

Aslında ben başka birşeyler yazmak için geldim ama nedense yazı böyle gelişti. Ne mi yazacaktım ? Sanırım toparlayamıyorum şu an.En iyisi burada sonlandırmak. 

Güzel bir pazar günü diliyorum hepinize. İyi geceleerr... Bu da pazar şarkımız olsun :)

17 Ekim 2014 Cuma

Beden Dili - 4

BASKIN VE EDİLGEN EL SIKIŞMALAR

Gün içinde "özellikle de çalışıyorsanız" bir çok kişiyle el sıkışmak durumunda kalıyoruz.Her beden hareketi gibi bunun da bazı özel anlamları var. Bilinç dışı yapsak bile.

El sıkışmayla üç temel tavırdan biri sergilenir :
*Hakimiyet: Bu insan üzerimde egemenlik kurmaya çalışıyor,temkinli olmalıyım.
*Edilgenlik:Bu insanın üzerinde egemenlik kurabilirim ne istersem yapar.
*Eşitlik:Bu kişiden hoşlandım.İyi anlaşacağa benziyoruz.


Egemenlik, el sıkışma sırasında elinizi avcunuz aşağıya bakacak şekilde çevirerek iletilir.Avcunuz doğrudan yere bakmaz ama karşınızdakinin avcuna göre aşağıya bakar.Bu durum denetimi ele alma mesajı iletir.Avcun yukarı baktığı el sıkışma şekli edilgen bir tavır gösterse de el sıkışmadan sonraki davranışlar size daha sağlıklı ipuçları sağlayacaktır.

İki baskın kişinin el sıkışması durumunda her ikisi de karşısındakinin avcunu edilgen konuma getirmeye çalışacağından sembolik bir savaş yaşanır.

Birisi size baskın bir el uzattığında avcunu edilgen konuma getirecek şekilde çevirmek hem zor olur hem de ne yapmaya çalıştığınız belli edersiniz.Baskın eli etkisiz hale getirmek için şu tekniği uygulayabilirsiniz :

El sıkışırken sol ayağınızla ileri adım atın. Sağ ayağınızı sol ayağınıza çapraz olacak şekilde öne getirin. Bu durumda sağ ayağınızla karşıdakinin kişisel alanına girmiş olacaksınız. Bu durum el sıkışma konumunu düzeltmenizi ve el sıkışmayı dikey yanı "eşit" konuma getirmenizi sağlar.Çünkü adımlarınızla ona yaklaştığınız için bileğini düzeltme durumunda kalır.

Avuç içinin aşağıya baktığı durum karşıdakine eşit bir ilişki kurma şansı vermediğinden en saldırgan el sıkışma hareketidir.

Eldiven şeklinde el sıkışmaya "politikacı el sıkışma" da denir. Bu hareketi yapan karşısındakine güvenilir ve dürüst olduğu izlenimini vermeye çalışır.Ama yeni tanıdığı birine uygulandığında tam tersi etki yaratabilir.Sadece iyi tanıdığınız insanlara yapılmalıdır.



Ölü balık el sıkışında ise kişi karşısındaki eli hiç sıkmaz ve çok hafif bir biçimde tokalaşır.Bazıları bunu zayıflık göstergesi olarak kabul eder.Bu el sıkış biçimini kullanan çoğu kişi bunun farkında değildir.

Parmak ezici : saldırgan ve kabadayı karakterinin göstergesidir.Güçlü olduğunu kanıtlamak istercesine elinizi acı verecek kadar sıkar.

Gergin kol uzatma da avcun aşağıya bakması gibi saldırgan tipler tarafından sıkça kullanılır.Amaç sizi belli bir mesafede ve kendi mahrem bölgesinin dışında tutmaktır.

Parmak ucu tutma : Bu hareketi yapanın karşısındakine karşı hevesli ve istekli bir tavrı varmış gibi görünse de aslında özgüven eksikliği vardır ve amacı karşıdakini kendini rahat hissedebileceği bir mesafede tutmaktır.



Kol çekme : Karşıdakinin kolunu kendine doğru çekerek el sıkışan kişiler genelde kendi kişisel alanı içinde rahat eden güvensiz bir tiptir.

İki eli kullanarak el sıkışmanın anlamı içtenlik ve güvenin belirtisidir. Bunun derecesi sol elin karşı tarafın sağ kolunun ne kadar yukarıya götürüldüğü ile ilgisi vardır. Mesela dirsek kavrama bilek tutmadan daha fazla duygu iletirken omuz tutuş üst kol kavramadan daha fazla duygu iletir.


Bunlar genelde aralarında belli bir yakınlık olan insanlar arasında kullanılır.Tam tersi olması durumunda bir güvensizlik hissi yaratabilir.

Çoğumuz nasıl el sıkıştığımızın farkında değiliz bence. Yakın olduğumuz birine sorup fikir almalıyız bence.Kimse ölü balık gibi el sıkışmak istemez sanırım :)



15 Ekim 2014 Çarşamba

IQ Elite Belası ve Yiyecek İçecek Mimi



Sabah mailime IQ Elite diye bir siteden mail gelmiş.Kişilik testi falan yazıyordu. Ben de meraklıyımdır böyle şeylere.Saçma olduğunu bile bile çözerim :)

Neyse ben testi çözdüm bitti. Ama sonucu hala göstermiyor.Bazı bilgiler girmem gerekiyordu.Ben de hiç okumadan devam devam diye işaretlemeye başladım. Aaa bir de bakayım resmen çöpçatanlık sitesinde buldum kendimi. Girdiğiniz bilgilere göre sizi birileriyle eşleştiriyor falan. Şoka girdim.Bir sürü adam resimleri çıktı karşıma :D Ne günlere kaldık allahım. Sonra benden size mail gelmesin diye google hesabımdan kaldırdım neyse ki. O sitedeki üyeliğimi de kaldırdım.

Ben sanıyorum ki böyle eğlenceli psikolojik testler olan bir site. Meğer bildiğin arkadaşlık sitesiymiş. Hesabımı kapatma sebebimi yazmam gereken yere de "istemiyorum ulan" yazdım :D Çok pis kabalaşırım. Güya "zeki" insanların arkadaşlık (?) kurduğu bir siteymiş.Hepsi de bildiğin apaçiydi yahu. 

Eğer siz de yanlışlıkla böyle bir sitede bulursanız kendinizi google hesabınızdan kaldırmayı unutmayın.Arkadaş listenize sürekli mail gidiyormuş isteğiniz dışında.

***

Gelelim D.S.K 'dan gelen yiyecek ve içecekler mimine :)

En sevdiğiniz yemek : Öyle bir yemeğe karşı aşırı sevgim yok.Karnım doysun da önemli olan o :D Ama makarna ve patates kızartması özel benim için :)

En Sevdiğiniz tatlı : Daha çok sütlü tatlıları seviyorum. Yada kek pasta gibi şeyleri.Şerbetli tatlılar pek bana göre değil.

Siz çocukken anneniz sizi : zorla beslemeye çalışırdı.

Çocukken de Şimdi de:bamya,lahana,pırasa,karnıbahar yemedim şimdi de yemem.

Yemeyi sevdiğiniz ilginç şeyler : Genel olarak ilginç şeyler denememe gibi bir alışkanlığım var.O yüzen bu soruyu geçtim :)

Türk mutfağı dışında sevdiğiniz mutfak : Yabancı mutfaklarda yemekler hep karmakarışık. Mide bulandırıcı gelir bana hep.Denemedim mecbur kalmazsam deneyemem de sanırım.

Yemeyi sevdiğiniz en sağlıksız şey : Abur cubur yemeyi seviyorum.Daha sağlıksız ne olabilir ki. 

Alerjiniz : Bildiğim kadarıyla hiçbir yiyeceğe karşı alerjim yok.

En sevdiğiniz meyve : Erik,çilek,kiraz,kivi,mandalina.Bu liste böyle uzayıp gider.Meyvelerin hepsini seviyorum ben sanırım.

En sevdiğiniz atıştırmalık : Eti puf.

En sevdiğiniz içecek : İçeceklerden bir tek hazır vişne meyve suyunu sevmem.Annem yapmışsa hayır demem :) İçeceklerde de ayrım yapmam.Ama kolanın yeri bir başka  tabi.

Asla yemeyeceğim ve içmeyeceğim dediğiniz şeyler : Yukarda da saydığım gibi lahana,bamya,pırasa,karnıbahar hayatımda olamaz hiçbir zaman.Kokularına bile tahammülüm yok. İçeceklerde böyle bir kategori yok benim için :)

Sonsuz  tane de olsa yiyebileceğiniz şey : Erik.

Çorbaların kralı : Mercimek

Kahvaltıda tercih ettiğiniz şey : Evde yaparsam normal klasik bir kahvaltı yada tost.Ofiste yersem simit ve çay.

Açken ben : Sinirli,agresif ve ağlamaklı :D

Bir keresinde yemek yerken : Annem sanki gıcıklık olsun diye sevmediğim yemeklerin hepsini aynı gece yapmıştı.Herkes akşam yemeği yerken ben sinirimden ağlaya ağlaya kahvaltı yapmıştım :D



Cevaplamak isteyenleri mimliyorum :)

13 Ekim 2014 Pazartesi

Paris'te Balayı / Jojo MOYES



Jojo Moyes'in son romanı "Ardında Bıraktığın Kadın"a giden yol Pariste Balayı'ndan geçiyor. Son romanına küçük bir başlangıç yapmış bu kitapla. Sayfa sayısı da oldukça az zaten. 144 sayfaydı yanılmıyorsam. Ki bence büyük puntoları ve sayfalardaki boşlukları da hesaba katarsak bir saatte okuyabileceğiniz bir kitap.

Farklı zaman dilimlerinde Paris'te yeni evli iki çifti anlatıyor. Bu çiftin ortak yanları ise bayan karakterlerimiz evliliğin hayallerindeki kadar kolay olmadığını farketmeleri. Ve hata mı yaptım ? diye düşünmeleri. 

Liv 2002 yılında David ile evlenir.Balayı için Paris'e giderler. Liv Evlenme kararını oldukça hızlı bir şekilde almıştır. O yüzden çok tepki alır çevresinden. Balayının harika olacağı hayalini kurarken kocası sürekli işle ilgili toplantılara gitmeye çalışır ve işinin de çok önemli olduğundan bahseder. Balayında zaman zaman yalnız kalan Liv verdiği evlilik kararının ne kadar doğru olduğunu sorgulamaya başlar.


Diğer kahramanlarımız 1900 lerde ünlenen ressam Edouard ve Sophie. Sophie Edouard'a resimleri için modellik yaparken tanışırlar ve aşık olup evlenirler. Edouard işi gereği kendisine modellik yapmış bir çok kadın tanır. Ancak bir süre resim yapmaya ara verir. Sophie kocası tekrar resim yapmaya başladığında ona modellik yapan kadınlarla aldatılmaktan korkmaya başlar.Evliliğin düşündüğünden farklı olduğunu ve kocasının mesleğiyle ilgili bazı şeyleri görmezden gelmesi ve anlayış göstermesi gerektiğini anlar.

İşte Paris'te Balayı şimdilik yarım kalmış iki çiftin hikayesi.. Ardında Bıraktığın Kadın'da yolları bir şekilde kesişecek sanırım bu kahramanların. 

Umarım diğer Jojo Moyes kitapları gibi Ardında Bıraktığın Kadın da sevdirir kendini.




12 Ekim 2014 Pazar

Sevdicekle Geçen Bir Gün ve "Pek Yakında"



Evet başlıktan da tahmin ettiğiniz üzere bugün Serkan'la beraberdim. Uzun zamandır saatlerce zaman geçirmemişiz gibi hissediyordum ki bugün imdadımıza yetişti. 12 gibi buluştuk ve önce çayımızı içip waffle yedik. Tatlı krizlerimi giderdim. Çok iyi geldi valla :) Ama Üsküdar'da jelibonlarla süslü olan çok daha güzel bir waffle yemişliğim var. Onu arattı yani. Hem zaten waffle üzerinde dondurma çok mantıksız geldi bana, sevmedim. Ayy ama mızmızlandım. Gören de Vedat Milor zannedecek beni :D

Neyse sonra sinemaya gitmeyi planlamıştık zaten akşamdan. Ve tabi ki tercihimiz Cem Yılmaz'ın filmi "Pek Yakında" oldu. E biraz bahsetmeden geçmek olmaz şimdi :)

Filmde Cem Yılmaz Zafer karakterinde. Zafer bir zamanlar dizilerde filmlerde figüran rollerde oynamış ama bir türlü bu alanda bir yere gelememiş bir adam. Korsan DVD'cilik yaparak para kazanıyor. Eşi ondan bu işlerle uğraşmak istediği için boşanmak ister. Zafer karısını çok sevdiği için bu işlere bulaşmayacağına dair tövbe eder ve karısını, oğlunu geri kazanmaya,evliliğini kurtarmaya çalışır.Eşi Arzu ise inat eder ve gençliğindeki oyunculuk hayallerini gerçekleştirmek için başvurular yapmaya başlar. 

Zafer 1970'lerden kalan Şahikalar isimli Yeşilçam tadında Türk Sineması filmini çekmeye karar verir. Bundan haberi olmayan Arzu'ya dönemin en popüler oyuncularından biriyle başrol oynaması için teklif gönderir.Arzu da kabul eder. Arzu filmin sonuna kadar yapımcının kocası olduğunu bilmez. Film boyunca kocasını sorumsuzlukla, iyi bir baba ve eş olmamayla suçlar. Film mutlu sonla bitti mi bitmedi mi o da bende kalsın bari :)

Ben keyifle izledim.Oyunculuklar harikaydı. Konusu basit gibi görünse de oyunculuklarla birleşince çok farklı bir şekilde işlenmiş. Hıı bu arada sadece komediden ibaret sanmayın.Oldukça da dram barındırıyor bence. 

Filmin çekimleri Cem Yılmaz'ın boşanma zamanına denk geliyor.O yüzden insan acaba Cem Yılmaz bir parça da olsa kendini mi oynamış demekten alıkoyamıyor kendini.

Bu arada vizyonda bir korku filmi akını var. Bir sürü çeşit çeşit tuhaf isimli korku filmleri var. Fragmanları bile hep aynı yaa. Güya görünmez birşey tarafında yerde süreklenen kız modeli mesela.Hepsinde var :)

Geçen gece de "Evim Sensin"i izledim.Biraz da duygusal bir anıma denk geldi.İzlemez olaydım.Ağlarken içim çıktı resmen. Özcan Deniz'i hiç sevmem.Sevmediğim için de çok direndim izlememek için ama izlemiş bulunduk bir kere :) Ağladım etkilendim falan ama yine de çok kayda değer bir film değil bence. Ay konuyu iyice dağıttım ben.Neyse...

***

Sonuç olarak çok güzel bir gün geçirdim.Pazartesi sendromundan önce çok iyi geldi. Bütün gün beraber olmamıza rağmen eve geldiğimizde mesajlaşıyor olmak da hem güzel hem de tuhaf. Biz hiç büyüyemeyeceğiz sanırım :)

Benden haberler bu kadar.Umarım hepiniz için güzel bir Pazar olmuştur. Hoşçakalınn...

Müzikli Mim


Sevgili Zamska'ya mim için çok teşekkür ederim.

Müzik denildiğinde aklınıza gelen ilk kelime?
Youtube.

Hiç müzikten bıktığınız oldu mu veya dinlemeye ara verdiğiniz?
Bıktığım yada ara verdiğim dönem hiç olmadı.Ama bazen gerçekten aklıma gelmiyor müzik dinlemek. Odama çekildiğimde genelde kitap okuyorum yada blogda vakit geçiriyorum.Okurken ve yazarken aynı anda müzik dinlemeyi beceremiyorum. Aklıma gelmemesinin sebebi bu da olabilir tabi.

Hayatınız boyunca hayranı olduğunuz bir ses sanatçısı oldu mu? Posterlerini odanıza astığınız fan dediğimiz türden yani.
Odamda poster olduğunu hatırladığım son dönem ortaokuldu.Şu anda çok berbat bulduğum Blue denen gruba fena halde kafayı takmıştım. Bütün harçlığımı blue jean vb. dergiler için biriktirirdim. Manyakmışım sanırım :D Hatta biriktirdiğim posterleri ve dergileri yakın bir zamanda çöpe attım. Onlara bakarken suratımda aptal bir gülümseme vardı itiraf ediyorum. Neyse en azında dolabımda biraz daha yer açılmış oldu.
Hmm başka da öyle fanımsı bir sapkınlığım olmadı sanırım :)

Kitap okurken müzik dinler misiniz?
Bunun cevabını vermiş oldum ikinci soruda ama tekrar söyleyeyim.Kitap okurken müzik dinleyemem. Yoksa ne okuduğumu anlamam.Bir de bakmışım sayfalarca okumuşum ama ortada birşey yok.

Çok klasik ama yine de sormak istiyorum sizin türünüz hangisi?
Türlere pek takılmam.Dinlerken bana iyi gelsin yeter.

Asla dinlemem dediğiniz tarz var mı?
Rap,arabesk pek bana göre değil sanırım.Ama şuna da inanırım;her müzik türünü sevdirebilecek bir sanatçı mutlaka vardır.

Size bir şarkıcı olsanız kim olmak isterdiniz desem?
Bu soruyu ergen dönemlerimde yanıtlıyor olsam pek çok isim söyleyebilirdim ama şu anda yok sanırım.Belki Lana Del Rey diyebilirim.

İmkanınız olsa ülkemizde müzikle ilgili neyi veya neleri değiştirmek isterdiniz?
İmkanım olsa da bu konuyla ilgileneceğimi pek düşünmüyorum :) Herkes halinden memnun bence.Ama keşke biraz daha kalite sağlayabilsek.

"Bu şarkı benim!" dediğiniz bir şarkı var mı?
Hmmm bu aralar Sean Christopher-Everything benim şarkım.



Tvlerde bol bol yayınlanan Talk show programları hakkında ne düşünüyorsunuz? özellikle sunucusunun ses sanatçısı olduğu programlardan bahsediyorum.
Yaklaşık 5 yıldır televizyonla pek ilgim yok gibi.Programları da takip etmediğim için birşey söyleyemem.

Kim şarkı söylemesin sorusuna vereceğiniz ilk isim?
Türkiye'de bu sorunun cevabı olabilecek o kadar çok isim var ki bence. Hangisini yazacağımı şaşırdım. Herkesin kendi zevki tabi ama bence mümküse Demet Akalın.

Bir önceki mimde 20 kişiyi mimlediğimden dolayı tek tek isim yazacak takatim kalmadı yemin ederim :D

İsteyen herkes mimlendi!


11 Ekim 2014 Cumartesi

Kitaplı Favorili Mim =)



Manolya Özkan kitaplı bir mimle mimlemiş beni. Çok teşekkür ederim kendisine. Sorular çok güzel. Güzel de benim için çok zorlayıcı. Okuduğum kitaplar konusunda hafızam o kadar zayıf ki bu durum bazen beni çok endişelendiriyor. Bir romanı okumaya başladığımda önceden okuduklarımı siliyorum sanki hafızamdan. Mesela daha geçen ay okuduğun kitabı anlat deseniz bana bazen ne kahramanları ne de olayları nasıl bittiğini hatırlayamıyorum.

Aslında okurken gayet kendimi vererek okuyorum. Nasıl bu kadar çabuk unutabiliyorum bilmiyorum.İnsanlar daha çocukluklarında okudukları kitapları hatırlıyor. Sanki erkenden bunayacakmışım gibi geliyor ne yalan söyleyeyim :) O yüzden bu soruları yanıtlarken hafızamı fazlasıyla zorladım.


1-İlk hayranlığım : Hafızamda ilklere doğru gitmeye çalıştığımda sadece Harry Potter'a kadar gidebildim.Ondan öncesi yok malesef :) Harry Potter'ın bazı kitaplarını kalın olmasına rağmen tekrar tekrar okuduğumu hatırlıyorum. Kendimi hep Hermione karakterinin yerine koyardım :)

2-Favori Serim : Okuduğum üç seri var. Harry Potter,Alacakaranlık ve Pucca. Harry Potter'dan o yaşlarda çok etkilenmiş olsam da favori kategorisinde değil. Alacakaranlık gerçekten severek okuduğum bir seriydi.Ama filmleri çıktıktan sonra çok soğudum. Bu üçü de benim için favori değil anlayacağınız.

3-Favori kitabım : Ooff çok zor bir soru ama buu. Bir dakika durun kitaplığıma göz atmalıyım :) Sanırım ben bu soruyu favori kitaplarım olarak değiştiriyorum kusura bakmayın karar veremedim :)

♣ Suç ve Ceza-Dostoyevski
♣Serenad-Zülfü Livaneli
♣Uçurtma Avcısı, Bin Muhteşem Güneş-Khaled Hosseini
♣Hasret-Canan Tan
♣Kavim-Ahmet Ümit
♣Yeni favori kitaplarım ise Sarah Jio'dan Mart Menekşeleri ve Yağmur Sonrası

4-Favori erkek karakterim : Suç ve Ceza'da Raskolnikov

5-Favori bayan karakterim :Hasret'te Patricia, Bin Muhteşem Güneş'te Leyla.

6-Favori okuma saatim :Belli bir okuma zamanım yok.Ama genelde geceleri yatmadan önce okurum.

20 kişi mimlemem gerekiyor sanırım. Vay halime :)


Kolay Gelsiinn :)